Bozkurt Destanı
Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından birisidir. Bir bakıma, Miladi altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl ortalarına kadar, Büyük Türkiye İmparatorluğunun mühim bir halkasını teşkil edip hanedanı elinden tutmuş olan Göktürklerin soy olarak kütüğü ve var olma hikayesidir.
Ayrıca, Türk ırkının yeni bir dal halinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge Kağan'ın Orhun Abidelerindeki meşhur hitabesinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya benzer, Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına oturdum" cümlesi ile birlikte mütalaa edilecek olursa soyun ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de anlatmaktadırlar. Destan Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Muhtelif rivayetler halinde ise de, ana hatları aynı fakat isimler üzerinde, anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince telaffuzlarından meydana gelme değişikler dolayısıyla ayrı görünen belli üç söylenti şeklinde tespit edilmiştir.
Birinci Rivayet:
Hun Ülkesinin kuzeyinde So adlı verilen bir ülke vardı. Burada, soy bakımından Hunlarla aynı soydan olan Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So Ülkesinden ayrıldılar. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan Pu'nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi de bir kurttu.
Annesi Göktürklerce en mukaddes yaratıklardan biri olarak bilinen ve böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgarlara ve yağmura söz geçirir ve bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı. Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına uğradılar. Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler' i yok ettikleri gibi on altı kardeşten de sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı ise annesi kurt olan delikanlı idi.
Bu delikanlının da, birisi yaz tanrısının diğeri de kış tanrısının kızı olan iki karısı vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine hakan seçtiler ki o zamanki adı Göktürk dilinde değildi; hakan seçilir seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve TÜRK adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boy' un adı da Aşine oldu.
İkinci Rivayet:
Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanlarının baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.
Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hatta içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmağı uygun gördü ve düşündükleri gibi yaptılar.
Kolunu bacağını kesip, yarı ölü hale getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar ve bırakıp gittiler. O sırada nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt peyda oldu ve gelip çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti ve o günden sonra da, avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı.
Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti.
Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Aşine soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi.
Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi hissetmiş olduğu için, dişleriyle genci yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi ve orada da durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi ve onunla evlendi; gençten gebe kaldı, on oğlan doğurdu.
Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçları, av hayvanları vardı, Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Aşine boyu idi. Aşine kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek ve en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu. Soyunu unutmadı. Çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.
Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler.
Üçüncü Rivayet
Bu rivayet daha ziyade bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Çjan-Ken' in, Milattan önce 119 yılında, Çine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda gördüklerini ve duyduklarını yazıp tespit ettiği ve o zamanki Çin İmparatoruna sunduğu notları arasında kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir İnan'ın, Türk Dili araştırmaları Yıllığı (1954) ndaki Türk Destanlarına Genel bir bakış adlı makalesinden aynen alıyoruz:
"Hun ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gummo unvanını taşıyor. Gunma'nun babası, Hunların batısındaki bir ülkeye sahipti. Gunmo'nun babası bir savaşta Hunlar tarafından öldürüldü. yeni doğmuş olan Gunmo'yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı. onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Babasının ülkesini ona geri verdi."